Milliyetçi Hareket Partisi Genel Lideri Devlet Bahçeli, 30 Ağustos Zafer Bayramı sebebiyle basın açıklaması yaptı.
Başkomutanlık Meydan Savaşı’nın hak edilmiş mükâfatı olan büyük zaferin üzerinden yüz yıl geçmesine karşın, sonuçları ve sonrasında cereyan eden siyasi ve stratejik gelişmeler mucibince ortaya çıkan önemli etkilerin sıcaklığını hala koruduğunu belirtilen Bahçeli, açıklamasında şu kelamlara yer verdi:
“30 Ağustos 1922 Çarşamba günü devrin müstevlileri silindir üzere ezilmekle kalmamış, Türkiye Cumhuriyeti’nin kapıları da gerisine kadar açılmış, cumhurun sönmeyecek meşalesi yakılmıştır. Sabahtan akşama kadar düşman bütün ögeleriyle yerle bir edilmiş, tahkimat kanalları kesilmiş, meydanda kesin bir üstünlük kurulmuştur. Yunan Başkomutanı Trikupis dahil işgalcilerin üçyüz subayı ve beşbin askeri esir alınmıştır.
Gazi Mustafa Kemal Paşa işte bu savaşta çamur içinde gördüğü Yunan bayrağını yerden kaldırtmış, “bayrak her milletin istiklal alametidir, hürmet lazımdır” demek suretiyle aslında Türk düşmanlarına unutamayacakları ahlak ve asalet dersi vermiştir. 30 Ağustos 1922 tarihinde kuşatma yarılmış, makus talih yenilmiş, felaket yılları büyük bir zaferle düğümlenmiştir. 1912’den itibaren tam on yıl boyunca biteviye devam eden zincirleme savaş ve uğraşlar devri Türk milletinin kahramanlıklarıyla, iman kuvvetiyle, irade kudretiyle son bulmuştur.
“Yunanistan’ın tacizlerini sıklaştırması yüz yıldır yaşadıkları kabusun asimetrik bir yansımasıdır”
Malazgirt Zaferi’yle Anadolu topraklarına gelen ve vatan yapan aziz millet varlığı, 30 Ağustos Zaferi’yle de hiçbir yere gitmeyeceğini, zulmete ve zillete hiçbir formda boyun eğmeyeceğini tarihin kayıtlarına tescillemiştir. Elbette yıllar içinde su uyusa da düşman uyumamış, boş durmamıştır.
Büyük Zaferimizi hazmedemeyen, taarruz gücümüzü çekemeyen, vatanımızdan süpürülmeyi kabullenemeyen, denize dökülmeyi nefislerine yediremeyen alçaklar sürüsü tahrik ve tahrip kampanyalarına bazen orta, bazen de sürat vermişlerdir.
Yunanistan’ın Akdeniz ve Ege’de milletimizin sabrını zorlaması, havada ve karada tacizlerini sıklaştırması esasen yüz yıllık kuyruk acısının, yüz yıldır yaşadıkları kabusun asimetrik bir yansımasıdır.
Bunun yanında, Doğu Akdeniz’de misyon uçuşu yapan Türk jetlerine Girit Adası’nda konuşlu S-300 Hava Savunma Sistemi aracılığıyla radar kilidi atılması düşmanca bir muamele, ileri seviyede bir provokasyondur.
Türkiye’nin S-400 Hava Savunma Sistemi’ne reaksiyon gösterip yaptırım kararlarını uygulamaya geçen ABD’nin Yunanistan’ın S-300 Hava Savunma Sistemi’ne sessiz kalması tam ve tek manasıyla ikili standarttır.
“Bu dünyada hiçbir haksızlık yapanın yanına kalmayacaktır”
Küresel güç argümanında olanlara kurşun askerlik yapan bu ülke idaresinin Mavi Vatan haritamızla ilgili beyhude sızlanmaları da korkakçadır, tıpkı vakitte çelişkide bocaladıklarından ötürü yanlışı savunacak kadar şuur kaybına uğradıklarının açık ispatıdır.
Yunanistan hükümeti karakol devlet düzeyine indiklerini göremeyecek kadar basiretlerini kaybetmiştir. Bu kapsamda Türk ve İslam düşmanlığı Atina idaresinin gözünü kör etmiş, terör örgütlerine verdikleri takviyeyle de hem insanlık vicdanını hem de milletlerarası hukuku hiçe saymışlardır. Dileğim Yunan halkına musallat olan mevcut hükümetin aklına başına alması, çılgınlık peşinde koşmaktan hemen ve derhal vazgeçmesidir. Aksi halde ödeyecekleri bedelin 1922’nin 30 Ağustos’undan çok daha ağır olması kaçınılmaz bir hayat ve tarih gerçeği olarak tezahür edebilecektir.
Mavi Vatan Türk milletinin çalınmış ve üstüne oturulmuş coğrafyasıdır. Bu dünyada hiçbir haksızlık yapanın yanına kalmayacaktır. Hak yerini elbette günün sonunda bulacaktır. Bu ise yalnızca bir vakit ve müsait ortam sorunudur. Biliyor ve inanıyoruz ki, ümitsizlik şeytandan, ümit etmek ise Allah’tandır. Ümitlerimiz canlı, hesap defterimiz açıktır. CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın küstahça hazırlatıp billboardlarda paylaştığı “Barışın İkinci Yüzyılı” afişleri de 30 Ağustos’un mirasını yağmalayan, İzmir’in kurtuluşunu tartışmaya açan işbirlikçilik, iradesizlik ve gayri milliktir.
Söz konusu afişlerin öznesi barış değil zafer olmalıdır. Tarihe ve ulusal deneyimlere bakarak diyebiliriz ki, zafersiz bir barış teslimiyetçilik, barışsız bir zafer ise tedbirsizlik, temkinsizlik ve temelsizliktir. Düşmandan aman dileyen bir çürümüşün, zaferimizi barış diyerek gölgeleyen bir Megali İdea hayranının darbeci ve zalim babası üzere zillette olduğu ayan beyan ortadadır.
“Türk milleti zaferlerini katiyen çiğnetmeyecektir”
Güzel İzmir’imiz 9 Eylül 1922’de kurtulmuştur, lakin yüz yıl sonra fiili esaret altında, zincirlenmiş halde bulunmasından mütevellit perişan vaziyettedir. Ayosofya-i Kebir Camii Şerif’in ibadete açılmasını hala içine sindiremeyen, ezan sesi duymaktansa çan sesine hasret duyan iç ve dış şer cephesine Türk milleti müstahak olduğu yanıtı kesinlikle verecektir. Denize dökülenlerin içimize sızmış torunları ve tortuları aradıkları fırsatı asla bulamayacaklardır. Türk milleti zaferlerini muhakkak çiğnetmeyecek, sulandırılmasına müsaade vermeyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yıl dönümü süper bir istikbalin muştusu olmakla birlikte 30 Ağustos Zaferi’nin ilhamı ve inancıyla bezenecek, kutlu ecdadımıza ve ulu tarihimize hasımlık duyan zillet ittifakı tıpkı muhasım odaklar üzere ağır bir hezimetle tanışacaklardır. Nitekim menfur ve münafık emeller için tarih tekerrür edecektir. Bu his ve fikirlerle Başkomutanlık Meydan Savaşı’nda kaç feragat, kaç fedakarlık, dökülen kaç şehit kanıyla kazanılmış büyük zaferimizin yüzüncü yıl dönümünü hayranlıkla kutluyorum.
30 Ağustos Zafer Bayramı münasebetiyle Türk Silahlı Kuvvetleri’mizi tebrik ediyor, aziz milletimize hürmet ve muhabbetlerimi sunuyorum.
Milli Mücadele’nin başkanı, 30 Ağustos 1922’nin Başkomutanı, birinci Cumhurbaşkanımız ve Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, dava ve silah arkadaşlarını, aziz şehitlerimizi rahmetle, şükranla ve hürmetle anıyorum. Allah hepsinden razı olsun diyorum.”
